Her kalbin kendine özel bir tarihçesi vardır. Doğumumuzdan itibaren, nasıl yıllar geçtikçe fiziksel bir büyüme yaşanıyorsa, aynı şekilde ruhsal olarak da gelişir ve büyürüz.
Bazı ruhsal darbeler kalıcı hasarlar bıraksa da, çoğunlukla yaşadığımız duygusal çöküşler, kırılmalar bizi geliştirir ve bir sonraki darbeye hazırlıklı kılar.
Bazı yaralarımız iyileşir iyileşmesine de, kimisinin izi kalır. Ömür boyu bir nişan gibi taşırız bu yaraları. Bazen aklımıza gelir ya da çok benzer bir olay yaşarız; hemen sızlar oramız. Bazen hayat, orada bir yara olduğunu hatırlatır bizlere.
Öyle çok da kötü bir şey değildir bu esasen. Yaralarınıza ve izlerinize nasıl baktığınız büyük farklar yaratır. Eğer onlara birer hatıra, tecrübe, hatta büyürken cildimizde oluşan çatlaklar gibi bakarsak, bizi eşsiz kıldığını ve geliştiğimizi hissederiz.
Son sözüm hassas kalplere…
Nacizane bir ekleme yapmak isterim: Goethe’nin dediği gibi, evet, dünya hassas kalpler için bir cehennem olabilir; fakat çok kırılanlar, yara alanlar, aslında en çok dayananlardır da…