Öncelikle bu yazıyı Baby Boomers, X, Y ve kısmen Z kuşağı için yazıyorum. Kısmen diyorum çünkü genel tanımıyla “Yeni Nesil” tam olarak nasıl bir dünyadan bahsettiğimi anlamayacaktır.
“Güzel olduğunuz kadar küstahsınız da…” ile başlayan; “Çok mesudum Kenan” ile devam eden; “Nalan sen bayağının aşağısı, aşağının bayağısı bir kadınsın” ile ayyuka çıkan; “Senin annen bir melekti yavrum” ile trajedinin doruklarına ulaşan ve “Bir daha hiç ayrılmayalım” ile mutlu sona nail olan o hiç vazgeçemediğimiz Yeşilçam…
Aslında filmin seyrinde yaşanan olumsuz hayatların elbet bir gün bir çocuğun “Bu resimdeki amca kim anne?” sorusuyla bambaşka bir yöne doğru evrildiğine birçok kez şahit olduk.
Zengin fabrikatör kızlarının partilerinde şuh kahkahalar arasında ezilen, fakir ama gururlu oğlanları sevdik, mert dedik, gözü pek dedik, takdir ettik. O zengin kızın aslında hiç de zengin olmayan dünyasındaki memnuniyetsizliğini, fakir oğlanın zengin kalbinde giderebileceğini az buçuk tahmin ettik.
Belki de çoğu kez “Hayır siz kovmuyorsunuz, ben istifa ediyorum” deyip kapıyı çarpıp çıkmak istedik… Belki de “Tanrım bu ses, bu ses… Olamaz, git… Git buradan…” diyerek aşina olduğumuz seslere kulak verdik…
Yaşamdan önemli izler taşıyan ancak gerçek hayatla pek de fazla ilgisi olmayan o güzel filmler çoğu insanın yaşamında derin hatıralar bırakmıştır eminim.
Hepimizin babası Hulusi Kentmen’di mesela. Beğendiğimiz, örnek aldığımız kadındı Türkan Sultan… Hayalimizdeki erkekti ya da rakibimizdi Tarık Akan…
Neşeli Günler’de yüzümüzü buruştura buruştura ailenin tüm fertlerinin turşu suyu ziyafetini seyrederdik. Ya da ben öyleydim bilemiyorum…
En mutlu olduğunuz gün, tam nikah masasındayken kapıdan birinin içeri girip de “Durun, siz evlenemezsiniz, çünkü siz kardeşsiniz” diye feryat figan haykırdığını düşündünüz mü hiç? İşte bu gerçekten trajikomik…
Eminim hepimiz (mecazen) pembe panjurlu bir evin hayalini kurduk çoğu zaman. Ya da ağlarken görmesin diye hiç kimse “ağlamıyorum, gözüme toz kaçtı” palavrasını attık. (Ya tutarsa)
Ancak ne yazık ki “Seni ebediyete kadar bekleyeceğim. Ömrümün sonuna kadar seveceğim” diyen biri yok gerçek hayatta… Ya da sadece filmlerdedir, “Hayır. Durun! Kemal suçsuzdur. Aradığınız suçlu benim” diye dürüstçe kendini ortaya koyan insanlar da…
Hayat tozpembeyken bizim için “Aman Tanrım! Göremiyorum… Göremiyorum… Kör oldum” dedik… Bir gün karşıdan karşıya geçerken bir şey çarptı bize. Baktık ki gerçek hayat filmlerdeki gibi değil. Hiç de hayal ettiğimiz gibi olmadı. İşte o zaman gördük… Anladık… Gözümüz açıldı…